Gaspar Noe herkesin tanıdığı gibi sinemada kendi çapında filmler yaparak tanınan biri. Peki hepimizin bildiği bu yönetmenin filmlerini izlerken neden çekiniyoruz? Noe sinemada psikoloji ve gerilim unsurlarını rahatsız edici derecede kullanıyor. Çok normal bir meseleyi, sadece konu bakımından değil; şarkı, oyunculuk, çekim açıları ve bir sürü olay ile aşırı rahatsız hale getiriyor. Filmlerine üstünkörü bir bakalım. Noe, Fransız bir yönetmen olması sebebi ile her filmine bir dram tozu ekliyor. Yani ağır bir şekilde izleyeceğimiz filmin klasik sinema yüzünü unutmuyor, yani ”dramı”. Filmlerine hafiften bir geçiş yapalım. Climax (2018) festivalde yayınlandığı sırada, Noe’nin diğer filmlerinde olduğu gibi filmin sonunda az izleyici kalarak gösterim bitirilmiş; şaşırılacak bir durum değil.
Noe bir festivale katıldığı zaman ya o filmi uygun bulunmaz (zaman veya başka sebeplerden) veya filmin sonunda az kişi kalır. Buna kendisi de seyirci de çokça alışıktır. Climax’a geri dönmek gerekirse. Noe, Climax filminde çok yeni bir tarz kullanmamıştır. 25. Kare özelliğini yine gözümüze sokarak anlatan yönetmen, aslında 1957’de ”Mısır ye, kola iç” tekniğini günümüze uyarladı. Size 25. Kare tekniğinden azıcık bahsetmem lazım.
25. Kare Nedir?
25. Kare 1957 yılında James Vicary’nin PICNIC filminde tanındı. Bu yöntem, 24 karede sadece ama sadece 1 saniyelik görüntünün oluşması ve biz fark etmeden o görüntünün bilinçaltımıza işlenmesidir. Reklamcılık ve filmlerde günümüzde çokça kullanılan bir tekniktir. Biz reklamları izlerken aniden, ihtiyacımız olmasa bile bir ürünü almaya gidebiliriz. İşte bu yöntem 25. Karenin gücüdür. Noe bu yöntemi aslında bizim fark edebileceğimiz bir şekilde bize sunmakta. En başta film başlarken patlayan renkli ışıklar, ardından beliren bir Fransızca yazı ve arkada ritim ile dans eden oyuncular... Filmimizin konusu çok basit; bir grup dansçı, bir dans evinde prova yapıyorlar. Dans grubunun başındaki yönetici kadın, dans sonrası kutlama yaparken dansçılara içmeleri için Sangria (hafif alkollü meyve kokteyli) hazırlıyor. Fakat dansçılarımızdan biri bu kokteyle güçlü bir uyuşturucu karıştırıyor ve olaylar, dansçıların aslında kokteyl değil uyuşturucu içtiklerini fark etmesiyle başlıyor.
Filmin sonuna kadar bunu kimin ve neden yaptığını anlamıyoruz. Filmin konusuna üstünkörü bakacak olursak, aslında ahım şahım bir konu değil. Meseleyi düşününce, ne yapmış olabilirler diyoruz. Ama işte Noe bu sırada devreye giriyor. Pek alışıldık bir konu olmasa da ”nasıl işlenebilir ki bu mesele” sorusunu akla getiriyor.
Noe her filminde renk ve müziklerin ağır planda olduğu filmler yapıyor. Gaspar Noe gibi yönetmenlerin ilk renk kullanımından esinlenip, filmlerinde kırmızı ve yeşil tonlarını ağırlıklı kullanmasıyla ilk halini bizlere andırıyor. Renkleri yoğun ve ışıma ile kullanarak izleyiciye şölen yaratmanın yanında, hangi film türüne hitap ediyor ise onu yoğun olarak yaşatmak yönetmenin büyük amacı oluyor. Gaspar Noe bunun önde gelen isimlerindendir. Renk ve çekim yoğunluğunu sinemanın ilk yıllarında olduğu gibi ışımalardan ve filtreden tam geçirmeden spektrumu yeterli ve yetersiz kullanarak izleyiciye çok yoğun bir gerilim tadı veriyor.
Noe
Öznel açı tekniği ile seyirciyi filmde kendi bakış açısından izletiyor. Yani gerilim duygusunu birinci bir şekilde hissediyorlar. Bu, seyirciyi filme çekip, asıl gerilim ve psikolojinin baskılanması duygusunu derinden hissettiriyor. Kısacası Gaspar Noe seyirciye sinemada sadece kurgu değil, renkler ve çekim açılarıyla da nasıl etki edeceğini kanıtlıyor.
Comments