top of page

Fantastik Dörtlü: İlk Adımlar İncelemesi – Marvel Geri Mi Döndü?

  • Yazarın fotoğrafı: Su Evci
    Su Evci
  • 1 gün önce
  • 8 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 4 saat önce

Önceki yıllardan iki başarısız deneme ve Marvel’ın çöküş dönemine gelmesiyle üstünde büyük bir yük taşıyan Fantastik Dörtlü: İlk Adımlar, görevini başarıyla tamamlamış gözüküyor. Hem vizyona girdiği ilk hafta sonunda 118 milyar dolar hasılat yaparak yılın en iyi dördüncü açılışını gerçekleştirdi hem de Rotten Tomatoes eleştirmenlerinden %87, seyircilerden ise %93 almayı başardı. Yirmi sene önce Happy Meal’ın Fantastik Dörtlü oyuncaklarıyla oynayan, Marvel’ın inişlerini çıkışlarını gören ve takip eden biri olarak beni de bu %93’lük kısma koyabilirsiniz. Film, sonunda doğru yolda atılmış bir adım hissi yaratıyor.


ree

Filme girmeden önce beni en çok çeken oyuncu kadrosunun kimyası olmuştu. Bazı Marvel filmlerinde (örneğin Thunderbolts), oyuncu kadrosundan ya da seçilen karakterlerden emin olamıyorum. Bu karakterler üzerinden bir film çekilmeli miydi, kimyaları iyi mi değil mi, çekimser bir şekilde girebiliyorum salona. Thunderbolts, başka unsurlarıyla öne çıkmıştı ve beni o şekilde etkilemeyi başardı. Fantastik Dörtlü ise daha filme girmeden önce etkilemeyi başarmıştı. Bu yüzden tereddütle değil, heyecanlı bir şekilde girdim salona. Ve başkalarının aksine, ben oyuncu seçimlerinden çok memnundum. Örneğin Johnny’e Joseph Quinn’i yakıştırmayanlar vardı. İlk başta ilk seçilecek kişi gibi gelmiyor ancak iyi bir performans sergileyeceğini biliyordum. Filmden çıktıktan sonra da fikirlerim değişmedi. Hem karakterlerin işlenişi hem de oyuncuların performansları iyiydi. Buna detaylı olarak aşağıda yer vereceğim. Yine bazı insanların aksine, kurguda fazla bir problem görmedim. Çok fazla sahnenin çıkarıldığı ve olayın çabuk çözüldüğü söyleniyor. Hatta biri bölük pörçük olduğunu bile yazmıştı. Özellikle bunu dikkate alarak izledim filmi. Çıkarılan sahneler olabilir ama bu, filmin temposuna etki etmiyor bence. Hızlı bir akış, dikkat süresi her geçen gün azalan izleyicileri daha bile mutlu etmiştir. Aşağıda nelerin yetersiz olabileceğinden bahsedeceğim. Daha uzun bir Fantastik Dörtlü: İlk Adımlar nasıl olurdu? Neden olmasın, bir Extended Cut bekleriz belki ileride.


Konu

Senaristimiz artık üçüncü bir Fantastik Dörtlü orijin hikayesi kaldıramayacağımızı düşünerek (teşekkür ederiz) karakterlerin ve hikâyenin tanıtımını hızlı bir şekilde ilk yarım saatte veriyor bize. Sonra, ilk tehdit unsurumuz Silver Surfer ile tanışıyoruz. Merak uyandırmaya yetiyor. Galactus’un Franklin’i istemesiyle de ana çatışmaya giriş yapıyoruz. Silver Surfer ile olan heyecanlı takip sekansı tempoyu epey yükseltiyor. Zaten güzel bir giriş yapmıştık, bu sekans da ilk yarıyı taçlandırıyor. Filmi IMAX 3D ile izleme şansı buldum. Ve IMAX’te en beğendiğim sahne bu sekanstı. Ama işin doğrusunu söylemek gerekirse, bir Dune deneyimi yaşayamadım. 3D olması da fayda etmedi. Hatta iki boyutlu olsa daha bile iyi olurmuş. Sahneye dönecek olursam, sahne Franklin’in doğumuyla bitiyor ve sahneyi daha da anlamlı kılıyor.


Ekip Dünya’ya iniş yapınca, etik bir ikilemle karşılaşıyoruz: Aile üyelerinizden birini insanlığın kurtuluşu için kurban eder miydiniz? Ana çatışmamızın etik bir ikileme dayanması bence çok iyi olmuş. Klasik “kötü karakter Dünya’yı ele geçirmek ister” konusundan fazlası bu. “Açlığını dindirmek için kendisinin yerine geçecek birini arıyor” olayı da fena değil. Kötü karakterimiz aslında kötü olmak istemiyor, bunu zorunluluktan yapıyor ve kendisini kurtarmak için başkasını arıyor. Her ne kadar klişeleşmiş, devasa boyuttaki kötü karakterin Dünya’daki tek şehir (!) New York’u basıp ortalığı talan ettiği kısım bu filmde de mevcut olsa da, diğer filmlerden ayrıştığı noktalar da var. Halkla dörtlünün bozulan ilişkisi, Reed ve Sue'nun ebeveyn olarak verdikleri mücadele ve aralarındaki gerilim, Franklin'in güçlerine dair merak gibi özgün temalar da görüyoruz.


ree

İkinci ve son çatışmamızda, Silver Surfer’ın da aslında isteyerek bu işi yapmadığını, onun da bir kurban olduğunu öğreniyoruz. Tam Johnny kendini feda edecekken o ediyor. Anlamlı bir ölüm ve kısaca işlenen geçmiş hikâyesi, karakteri derinleştiriyor. Galactus ile savaşırken bütün gücünü kullanan Sue ise bizi bir an korkutuyor. Franklin sayesinde hayata dönmesi de güzel bir detay olmuş. Duygusal bir sahneden sonra yumuşak bir kapanışı Reed, Johnny ve Ben’in Franklin’in araba koltuğunu yerleştirememesiyle yapıyoruz. Film boyunca da bu tarz Marvel klasiği mizah sahnelerini görüyoruz. Ancak Fantastik Dörtlü, aksiyonu, dramı ve mizahı iyi ayarlıyor. Ne çok cıvıtıyor, ne de çok ciddiye kaçıyor.


Karakterler

Filmin en sevdiğim yönü olan karakterlere gelirsek, diğer Marvel filmleriyle kıyaslandığında oldukça sade bir kadroya sahip ve cameo’lara da ihtiyaç duymuyor. Ne yalan söyleyeyim, belki bir Ioan Gruffudd sürprizi hoş olabilirdi; ama kendi başına parlayan bir film için bu tür desteklere gerek yok. Sade bir kadro ve derinlemesine işlenmiş karakterler her zaman daha etkili oluyor. Ne kadar fazla ekran süresi alırlarsa, film de o kadar güçleniyor.


Dörtlü yalnızca kötü karakterle olan çatışmalarıyla değil, kendi iç mücadeleleri ve çok katmanlı kişilikleriyle de başarılı bir şekilde yansıtılmış. En önemlisi, onların önce insan olmaları ve gerçek hayatta da karşımıza çıkabilecek, empati kurulabilir problemlerle uğraşmaları seyirciyle aralarındaki bağı güçlendiriyor. Zaten Pedro Pascal ve Vanessa Kirby de bir röportajda karakterlerine hazırlanırken onların insani yönlerini öne çıkarmaya çalıştıklarını belirtmişti. Aile dinamikleri çok iyi yansıtılmış, onların gerçek bir aile olduğuna inanıyorsunuz.



ree

Filmde en çok parlayan ve mizah öğesi yan karakter olmanın ötesine geçen Johnny ile başlamak istiyorum. Önceki filmlerde hatırladığım kadarıyla son derece çapkın ve flörtöz olan Johnny, bu filmde stereotipin dışına çıkıyor. Hâlâ flörtöz, ancak aynı zamanda zeki, düşünceli, hatta fedakâr. Ailesi için yapmayacağı şey yok. Fevriliğini genelde iyi amaçlar uğruna kullanıyor, kendini takım için birçok kez feda ediyor. Reed gibi "booksmart" yani akademik olarak zeki değil, daha çok pratik bir zekası var. Sue ile olan sahnelerini beğendim. Kardeşlik dinamiğini iyi yansıtıyor. Bence biraz da Joseph Quinn’in oyunculuğu yardım ediyor. Flörtözlüğü ya da mizahı itici gelmiyor, son derece doğal. Ben ve Reed ile arkadaşlığı da unutulmamış.


Reed’e gelirsek, her ne kadar son dönemde karşımıza sürekli çıksa da Pedro Pascal’ın role yakıştığını düşünüyorum. Reed’in çok fazla sorumluluğu var; bir bilim insanı, lider, eş ve baba. Bundan ötesi, insanlar ona güveniyor ve örnek alıyor. Galactus ortaya çıktığında bunu daha da iyi anlıyoruz. İnsanlar Fantastik Dörtlü olarak bütün üyelere güveniyor, ancak Reed’in lider olarak sorumluluğu daha fazla. Pedro, Reed’in anksiyetesini iyi yansıtıyor. Lider ve bilim insanı olarak da sırıtmıyor. Sue ile kimyası zaten çok iyi. Tartışmalarında da onun perspektifini anlayabiliyorsunuz, empati yapabiliyorsunuz. Franklin ile bir sahnesi vardı, çok sevdim. "Bundan sonra seni incelemeyeceğim, bana kim olduğunu sen söyleyeceksin" diyor oğluna... Reed'in tek sorunu, güçleriydi. Bir bilim insanı olarak daha çok fayda sağladığını, hatta bu yönüyle daha çok öne çıktığını düşünüyorum. Güçleri biraz geri plandaydı.


Ben hakkında söyleyeceğim negatif bir şey yok. Diğer filmlerde olduğu gibi burada da zaman zaman mizah unsuru olarak kullanılan yan karakter olarak yer alıyor ama kesinlikle bir ruhu var. Belki buna ek olarak, dış görünüşüyle ilgili yaşadığı zorlukları daha derinlemesine görebilirdik. Duygularına daha çok yer verilseydi onunla daha kolay empati kurabilirdim. Fiziksel bir dönüşüm geçirdiği için, geçmişten bugüne nasıl değiştiğini görmek isterdim. Yine de çocuklarla olan sahneleri ve Rachel’la kurduğu diyaloglar, onu sevmem için fazlasıyla yeterliydi. Zaten mizahi yönüyle de sevilmeyecek gibi değildi.


ree

Ve son olarak, Johnny ile filmin kalbini paylaşan Sue. Onu en sona bıraktım çünkü geçmiş filmlere oranla çok çok daha sevdiğim bir karakter oldu. Kesinlikle diğer üçlüden hem mental olarak hem de fiziksel olarak daha güçlü. Galactus’u tek başına alt etmesi filmin en çarpıcı noktasıydı diyebilirim. Sue, klişeleşmiş romantik partner kesinlikle değil. Onu Reed’den ayrı olarak değerlendirebiliyoruz. Kendi karakteri, düşünceleri, derinliği var. Zaten 2025 yılında bundan bahsetmek absürt olur. Onun da Reed gibi sorumlulukları fazla. Bir yandan halka karşı bir sorumluluğu var, diğer yandan da henüz bir bebek olan Franklin’i korumak zorunda. Üstelik Franklin, hem halk hem de Galactus tarafından tehdit altında. Onun yerinde olmak istemezdim, oldukça zor bir durum. Vanessa Kirby’yi The Crown’da da seviyordum, çok zarif bir kadın. Sue olarak da zarifliğini koruyor ama çok daha karizmatik, kuvvetli ve bağımsız.


ree

Sue’nun anne olmasının, kişiliğinin, becerilerinin, mesleğinin önüne geçmemesine ve eskiden yapabildiği şeyleri hâlâ yapabiliyor olmasına bayıldım. Vanessa Kirby de bir röportajda bu konunun doğru şekilde yansıtılması için özellikle hassas davrandığını söylemişti. Bu çabasını gerçekten takdir ediyorum; çünkü filmde çok güzel bir şekilde hissediliyor. Anne olmadan önceki Sue neyse, şimdi de o. Elbette duygusal olarak değişmiş olabilir, artık koruması gereken biri daha var. Ama aynı şey Reed için de geçerli. Franklin’i büyütme konusunda bir ekip gibiler ve karakter gelişimleri birbirine paralel. Ekip olma mesajını veren bir filmde, Sue’nun ekip içindeki yerinin diğerlerinden farklı olmaması (özellikle de bir kadın olarak) bence çok değerli. Belki fazla irdeliyorum çünkü son zamanlarda kadın karakterler konusunda ciddi bir gelişme var. Yine de bu temsillerin doğru yansıtılması, geçmişteki rezaletlerin tekrarlanmaması adına önemli. Bu sadece bir DEI (çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık) kutucuğunu doldurmak için yapılmamalı. Önemli olan karakterin doğru yansıtılması, o kadar. Her şeyi de feminizme bağlamak istemiyorum. Özellikle karakterlerin kadın ya da erkek olmasının bu kadar önemsiz hissettirdiği bir filmde. Keşke feminizme bağlamadan yorumlayabilsem. Ancak toplumun annelikle ilgili dayattığı düşünceler ve yıllar boyunca bazı kadın karakterlerin o kadar kötü, yüzeysel ve gerçeklikten uzak bir şekilde işlenmiş olması, bu konuyu es geçmeyi imkansız kılıyor. Bahsetmeden geçemiyorum.


Silver Surfer’dan kısaca bahsedeyim. Kadın olmasına yönelik eleştiriler vardı. Bence bu karakterin kadın ya da erkek olması çok da önemli değil. Hatta Johnny ile olan dinamiği açısından kadın olması daha bile iyi olmuş. Geçmişini çok az gördük, belki daha uzun işlenebilirdi. Bence onu başka filmlerde de göreceğiz, görmeliyiz de. Çocukken de çok havalı bulurdum. Hâlâ buluyorum. Bu arada, sörf tahtası kendisine bağlı değilmiş. 😊


Görsel Dünya & Teknik

Bahsetmek için sabırsızlandığım bir diğer konu da Earth-828 Evreni. Film, retro-future denilen tarzda alternatif bir evrende geçiyor. Her ne kadar 1960 yılına konumlandırılmış olsa da, uçan arabalar, robotlar ve ileri teknolojisiyle bana Jetgiller’i andırdı. Bu sıra dışı dünya, filmi klasik Marvel yapımlarından net bir şekilde ayrıştırıyor ve kendine özgü bir atmosfer kuruyor. Eski moda kıyafetler, teknolojiler, genel renk paleti çok estetik. Sinematografik anlamda bu tercih, filme estetik ve atmosfer anlamında büyük katkı sunmuş. Ek olarak, önceki Fantastik Dörtlü’nün kostümleri de havalıydı elbette, ancak bu retro tasarımlar da kendi tarzında oldukça hoşuma gitti.



ree


CGI iyiydi, ancak daha iyi olabilirdi. Marvel filmi olduğu için oldukça kullanılması çok normal. Hayal gücümüzün zorlanması lazım. Silver Surfer ile ilk çatışmada efektlerin iyi olduğunu söyleyebilirim. Eski filmlerdeki dehşet derecede kötü olan Ben Grimm karakter tasarımı da bu filmde iyiydi. Franklin’i tuttuğu yerlerde bazen sırıtabiliyordu. Franklin demişken, CGI/robot bebek eleştirilerini de gördüm. Bir American Sniper ya da Renesmee vakası değil bence. Çoğu sahnede bebek gerçekti ama olmadığı zamanlarda da biraz anlayabiliyordunuz. Belki daha ince bir iş çıkartılabilirdi, bilemiyorum. Hassas bir konu çünkü filmlerde bebeklerle çok limitli şekilde çalışabiliyorsunuz. CGI konusunda da uzman değilim, ne kadar zor bilemiyorum. Uçan arabalı, alev alan adamlı bir filmde çok da dert etmeyin bence. Benim dert ettiğim başka bir konu. Çizgi romanlardan uyarlama olduğunu biliyorum ama dev kötü karakterlerden sıkıldığımı söylemek istiyorum. Kötü karakterin “tehditkâr” gözükmesi için dev olmasına gerek yok. Ultron bana kalırsa daha tehditkâr bir kötü karakterdi. O yüzden daha iyi karakter tasarımları bekliyorum… Ek olarak, müzikleri sevdim, filmden çıktığımda Fantastic Four ana temasını mırıldanıyordum. FAN-TAS-TIC FOUUURR!!!


Kurgu konusundaki eleştirilerden bahsetmiştim. Yetersiz olabilecek kısım, ekibin Dünya'ya iniş yaptıktan sonra halkı ikna etme süreci olabilir. Bir eleştiride görmüştüm, Sue'nun konuşmasından sonra her şeyin hemen normale döndüğünden, halkın hemen iş birliği yapmak istediğinden bahsediyordu. Buna katılıyorum, Reed'in açıklaması da çok havadaydı. Bunca senedir halkın koruyucusu olarak insanlara daha detaylı bir açıklama borçlu olmalı. Galactus ile karşılaşma biraz daha çekişmeli geçebilirdi. Aklımdan, Empire Strikes Back'teki gibi neden Galactus'un ayaklarını dolamıyorsunuz diye geçirdim. Bir de yukarıda bahsettiğim gibi Silver Surfer'ın geçmişi tabii ki. Kesilen sahnelerde belki daha fazlasını görürüz.


ree


Son Olarak

Marvel’a uzun zamandır bu kadar içten, bu kadar umutla yaklaşmamıştım. Film, sadece eğlenceli değil, aynı zamanda duygusal olarak da tatmin ediciydi. Karakterler ve kimyaları, çatışmaların derinliği, aksiyon ve mizah dengesi, yarattığı görsel evren derken, gerçekten "ilk adım"ını sağlam atmış bir yapım izledik. Yeni bir evreni, tek bir ekip ve yalın bir çatışma üzerinden anlatması uzun zamandır ihtiyaç duyulan ferahlatıcı bir değişiklik, taze bir başlangıçtı. Umarım sonraki filmlerde bu dinamiği bozmazlar.



Genel Puan: 4.5/5


Hikaye: 4/5 – Klasik Marvel kalıplarının ötesine geçiyor.

Performans: 5/5 – Oyuncu seçimleri çok isabetli, özellikle Joseph Quinn ve Vanessa Kirby öne çıkıyor.

Sinematografi: 4/5 – Retro-future atmosferi başarılı.

Yönetmenlik: 4/5 – Karakter dengesi, tempo ve atmosfer başarılı.

Kurgu: 4/5 – Çıkarılan sahneler tartışılsa da tempo iyi; akışın hızına ayak uydurmak kolay.

Müzik: 5/5 – Sahnelere uyumlu, akılda kalıcı.

Temalar/Mesaj: 4/5 – Aile, ekip olma, fedakârlık, sorumluluk, etik çatışma.

Duygusal Etki: 4/5 – Özellikle Johnny ve Sue’nun karakterleriyle duygusal bağ kuruluyor.

Tekrar İzlenebilirlik: 4/5 – Hızlı temposu ve güçlü karakterleriyle tekrar izlenir.

Eğlence Değeri: 5/5 – Mizah ve aksiyon dengesi yerinde, sıkılmadan izleniyor.

Yenilikçilik/Yaratıcılık: 4/5 – Retro evren, klasik kalıpları kıran karakterler


Yazan: Su Evci

Comentarios

Obtuvo 0 de 5 estrellas.
Aún no hay calificaciones

Agrega una calificación

BEN İZLEDİM

Ben İzledim; Film, Dizi ve Belgeseller hakkında eleştiri ve tavsiye yazılarının yer aldığı bir medya ve eğlence platformudur.

TAKİPTE KALIN

ÖNCE SİZ OKUYUN

Üye olarak, yeni blog yazılarımızdan ve haberlerden ilk siz haberdar olun!

Abone olduğunuz için teşekkür ederiz!

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • YouTube
  • TikTok

Copyright © 2022 www.benizledim.com

bottom of page