The Materialists: Modern Aşkın Yüzeyinde Kalan Bir Hikâye
- İris Eryılmaz
- 18 Haz
- 2 dakikada okunur
Spoiler uyarısı: Bu yazı filmden bazı sahnelere dair ipuçları içerir. Açık konuşayım: The Materialists’i izlemeye büyük bir beklentiyle oturdum. Celine Song’un Past Lives gibi derin, zamansız bir filmden sonra ne anlatacağına ciddi şekilde merak duyuyordum. Ama film başladıktan sadece birkaç dakika sonra, anlatının yönünü ve karakter dinamiklerini tahmin etmek neredeyse çocuk oyuncağı haline geldi.
Dakota Johnson’ın hayat verdiği Lucy karakteri, lüks eşleştirme servisleri yürüten bir çöpçatan. Hayatı kontrol altında. Lüks içinde. Ne istediğini bildiğini sanıyor. Karşısında bir yanda eski sevgili John (Chris Evans), diğer yanda yeni zengin Harry (Pedro Pascal). Ve evet, hikaye tam da tahmin ettiğiniz gibi gelişiyor: klasik “fakir ama duygusal adam vs zengin ama mesafeli adam” çatışması.

Günümüz ilişkilerinde kadın ve erkek ne istiyor?
Film bu soruyu soruyor gibi ama cevaplamaya hiç niyeti yok gibi hissettirdi. Lucy'nin aşkı mı, güvenliği mi, tutkuyu mu yoksa ekonomik refahı mı tercih edeceğini izliyoruz; fakat karakterin bu tercihlerle olan duygusal savaşı yalnızca yüzeyde kalıyor. Ne Lucy'nin duygularına tam erişebiliyoruz, ne John’un geçmişine, ne de Harry'nin içsel motivasyonlarına.
Oysa modern ilişkilerde kadın ve erkek sadece birbirini “tamamlayan” değil, birbirini “anlamaya çalışan” figürler olmak zorunda. Bu film ise bu çabanın yanına bile yaklaşmıyor. Herkes rolünü oynuyor ve perde kapanıyor.
Celine Song gibi detaylarda boğulmayı seven, diyaloglarla hikâye anlatan bir yönetmenden daha derin bir romantizm bekliyordum. Past Lives’da bakışlarla anlatılan o tarifsiz geçmiş, The Materialists’ta aforizmalara dönüşmüş. Ne yazık ki bu film bana “Past Lives 2” değil, “Past Lives gölgesinde kalmış, cilalı bir Netflix romantizmi” gibi geldi.
Pedro Pascal’ın canlandırdığı Harry karakterinin ameliyat hikâyesi gibi tuhaf detaylarla film yer yer absürte kaçsa da, bu dokunuşlar hikâyeye yeni bir katman eklemekten çok, sosyal medya akışına malzeme üretmek gibi duruyor.
Kalbimden Geçen Puanla Bitiriyorum
Ne yalan söyleyeyim, bu film beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Ne duygusal olarak çarptı, ne de hikayesel olarak büyüledi. Sinematografisi zaman zaman etkileyici, evet. Oyunculuklar da fena değil. Ama bir aşk üçgeninin bu kadar öngörülebilir, bu kadar düz anlatılması bana yetmedi.

Eğer duyguların içini kazıyan, karakterleri gerçekten çözümleyen bir şey bekliyorsan; The Materialists belki seni de tatmin etmeyecek. Ama fonda hoş bir film izleyip, estetik bir atmosferde kaybolmak istiyorsan, izlenmeyecek gibi de değil.
Sonuç olarak film bende “keşke bu anlatı biraz daha cesur olsaydı” duygusunu bıraktı. Klişeleri kıramayan, yüzeyde dolaşan ama izlenebilir bir film. Benden 6,5 puan aldı. Song’dan daha fazlasını bekliyorum. Beklemek de hakkımız.
Comments