Başı, sonu olmayan; Çehov üslubu kullanırken, ara ara Kemalettin Tuğcu’ya yanlayan, Dardenne kardeşler imzalı, 1999 tarihli; en büyük hayali, karavan satın almak olanları üzecek film.
Kemalettin Tuğcu dedikten sonra, teşbihte hata olmaz, diyerek kendimizi temize çıkaralım; zira alkoliklikten, fuhuşa, evsizlikten, çocuk isyanına ve açlığa kadar, hayatın her türden yokluğuyla bezeli olmasına rağmen, bir şekilde sulu zırtlak olmamayı başarabilmiş bir film. Bunu da Rosetta’nın hırçın ve öfkeli tarzından, görev bilincinden ve bunlara cuk oturan hareketli yakın çekimlerden alıyor.
Eser miktarda diyalog içermesi ve neredeyse tamamının, yakın çekim olması nedeniyle film, bolca sosyopsikolojik çıkarımlar yapmaya müsait. Bu nedenle film boyunca, kendi içimde sıklıkla, iradenin özgürlüğü sorunsalı tartışmaları yaptım. Başına gelen veya içine düştüğü o hayatta Rosetta özgür müdür? En temel ihtiyaçlarını dahi gideremediği bir hayatta Rosetta’nın yapmaya teşebbüs ettiği ve yaptığı kötülükler nedeniyle onu suçlayabilir miyiz veya ne derece suçlayabiliriz? Kendisine iyi davranan tek kişiye, hür iradesine dayalı olarak kötülükle karşılık verdiğini, gammazlık yaptığını savunabilir miyiz? Annesine annelik yapmak zorunda kalan bir çocuğun sürdürdüğü hayatta ne derece sabretmesini bekleyebiliriz?
Kendilerine verilen yemeği, dilenci olmadıkları iddiasıyla kabul etmeyip çöpe atan; hayatla hiçbir bağı kalmayan, bağımlı annesinin fuhuş yapmasını kendine yediremeyen; sosyal devletin sosyal yardımını reddeden, gururla yüklü bu kızın, kendisine iyilik yapmaya çalışan birinin kuyusunu kazarak işini alması fikri, gurur ve ahlak hiyerarşisinde neden ve nasıl hiçbir yer edinememiştir? Olayın mağduru pasif agresif çocuğun, hayat şartlarının berbatlığı seviyesinde Rosetta’dan epey geride olması bir hafifletici sebep midir? Kandırılan patronun, olaydaki konumu nedir? Peki, böyle bir hayatın yakınından dahi geçmemiş insanlar olarak bizlerin bunları sorgulama hakkı var mıdır?
Filmin bir noktasında şöyle bir diyalog geçiyor:
"- Eleman ihtiyacınız var mı?
+ Yok.
- Yerleri temizleyebilirim.
+ O işi gönüllüler yapıyor."
Kalburüstü kesimin, sıradan hayat işleri için fütursuzca kullandığı “biz bu işi parayla yaptırmazsak o insanlar ekmeğini kazanamaz” cümlesinin, ilk defa karşılık bulduğu bir an görmüş oldum. Kesin bilgi sayılmaz elbette, ama küçücük bir ayrıntıyla sunduğu kocaman bakış açısını sevdim.
Rosetta’nın adet sancısını, saç kurutma makinesini karnına press yaparak gidermeye çalışması bir fakirlik göstergesi olarak mı birkaç kez vurgulanmıştı emin değilim. Çünkü normal bir insanın, makineyi çıplak vücuduna o kadar yakından tutması, eğer Targaryen değilse, yanmasına sebep olur. Dolayısıyla, o kadar yokluktayız ki makinemiz bile az ısı veriyor, gibi bir alt metin -mi?- olduğunu düşünüyorum.
Tek sevmediğim kısım, Rosetta’nın kendi kendisini, işin var, arkadaşın var, normal bir hayat sahibi oldun, şeklinde motive ettiği sahneydi. Bu kadar az diyalog içeren ve kendi kendini, salt başrolün bakışlarını kullanarak bu kadar güzel anlatan bir filmde böyle bariz bir sahneye neden ihtiyaç duyuldu onu anlayamamak da bizim ayıbımız olsun.
Başlangıcı ve sonu olmayan film, tıpkı Rosetta’nın hayatı gibi.
Comments