Yönetmenliğini Keff’in üstlendiği kısa metrajlı bir dram filmidir. Adından da anlaşıldığı üzere bir 'intiharlar' meselesidir. 45 dakikalık film yalnızca bir otelde geçer, tek bir dış sahnesi vardır. Bu otel yaşamına son vermek isteyenlerin gelip, bir gece konakladığı ve kendilerini öldürmeleri için tüm olanakların sağlandığı bir yerdir. Tek kural en fazla bir gece konaklayabilecek olmalarıdır, bu da bakıldığında son kez düşünmeleri için tanınmış bir olanaktır. İntihar eylemi gerçekleştikten sonra geride bıraktıkları mektuplarla ve tüm cenaze işlemleriyle -artık duyguları da körelmiş- otel çalışanları ilgilenmektedir. Temizlik personellerinden birinin gidip resepsiyoniste, odalardan birinde bir kızın neredeyse bir haftadır kaldığını söylemesiyle hikayenin yönü değişir. Resepsiyonist adam gidip kıza sertçe çıkışır ve son bir gece daha kalması için müsaade eder. O gece kız yemekhaneye indiğinde aynı adama denk gelir ve aşçı zehirlendiği için yemekhanenin kapalı olduğunu, isterse yakınlarda market olduğunu öğrenir. Tüm bunların dışında resepsiyonist sabahki sert çıkışından dolayı da özür dileyerek markete kadar eşlik etmek ister. Sanırım beni etkileyen sahnelerden biri de market çıkışında aralarında geçen şu diyalogtu; “Bir gün aynada kendine bakarken fark ediyorsun ki, gözlerindeki ışık çoktan sönüp gitmiş. Aniden yumruk yemişe dönüyorsun. Asla sana ait olmamış bir şeyin peşinden koşarken gençliğini nasıl da heba ettiğini fark ediyorsun.” Bu diyalogta da anlaşıldığı gibi esas kızın fark ettiği şey, bir hikayenin sonuydu. Sanırım gençken, kazanmaktan çok kaybettiklerimize odaklanıp onların peşinden gitmeye çalışıyoruz. Ve en çok, gençken aldığımız kararların dönüşü pek olmuyor. Tıpkı her filmin, her hikayenin bir dönüm noktası olduğu gibi bence insan hayatının dönüm noktası da gençliğidir. O çağları nasıl yaşadığın, geri kalanı nasıl yaşayacağını az çok belli ediyor. Esas kız belki de bunu anladığı için gözünde sönüp giden ışığı geri getirmek için artık çabalamıyor.
Marketten otele döndüklerinde aralarındaki diyalogtan ikilinin enerjisi hissediliyor. Burada kendi hayatına belki de son verecek olan kıza mı kızmalıyız yoksa işini profesyonel yapmayı beceremeyen resepsiyoniste mi bilmiyorum. Bir süre sonra kız, resepsiyonu arayıp jilet ister ve bizzat adamın getirmesini söyler. Adam durumu gidip patrona izah ederken aralarında şöyle bir replik geçer; "Bir yabancıyı gömmek, bir dostu gömmekten çok daha kolaydır.” Patron, üzerine düşeni yapar ama adam odaya çıktığında aralarındaki meselenin artık ne olduğu tam olarak anlaşılır. Genç adamın hissettikleri için artık çok geçtir. Sabah olduğunda temizlik görevlisi çocuğun gelip resepsiyondaki çocuğa kızın gittiğini söylemesiyle tıpkı onun gibi seyirci de anlık olarak intihardan vazgeçtiğini anlar ama odaya çıktıklarında karşılaştıkları manzarayla, gidişin başka türlü bir gidiş olduğu ne yazık ki anlaşılır.
Comments